24 Mart 2013 Pazar

Mojo

Bugün 18 Şubat'ta gittiğim Mojo hakkında yazmaya karar verdim, evet kendimi 1 ay geriden takip edebiliyorum. Ama oyun sırasında aldığım notlar sayesinde yazarken oyunu tekrar tekrar hatırlayabiliyorum. Oyun hakkındaki düşüncelerime geçmeden önce biraz oyun ve "In-Yer-Face" akımından bahsetmek istiyorum.

Jeremy "Jez" Butterworth'un yazdığı Mojo, ilk kez 1995'de Royal Court Tiyatrosu'nda sahneye konmuş.  1995 yılında Gelecek Vadeden Oyun dalında hem George Devine Ödülü hem de Evening Standard Ödülü, 1996 yılında En İyi Komedi dalında Laurence Olivier Ödülü kazanıyor. Ardından da 1997 yılında yine Jez Butterworth'un yazdığı ve yönettiği film gösterime giriyor. 

İkinci olarak da "In-Yer-Face" akımından bahsetmek istiyorum. "In-Yer-Face" (türkçe adıyla Suratına Tiyatro) 1990'larda İngiltere'de başlayan bir oyun türüdür. Akıma eleştirmen Aleks Sierz adını vermiş ve akımı genç yazarların müstehcen, şok edici ve çatışmacı malzemeler sunarak izleyenleri içine alan ve etkileyen çalışmaları olarak tanımlamıştır (In-yer-face Theatre). Jez Butterworth'de bu akımla ilgili olan başlıca kişilerden.

Oyuna gelirsek oyunu çok beğendim. İlk olarak, oyunla ilgili en çok beğendiğim, hatta bayıldığım şey; oyunun müzikleri. Mükemmel olmuşlar. Doğru zaman, doğru müzik, doğru etki üçlüsü var. Müzikler hem oyuna destek olurken, hem de seyirciyi de oyunun içine alacak şekilde etkiliyor. Müziklerle ilgili Ali Erel'i tebrik ediyorum.

Benim, oyun çok güzeldi dememi sağlayan diğer şey ise oyunun çevirisi. Birçok tiyatro oyununda olan benim deyişimle dublajlı Amerikan filmi izliyorum hissi bu oyunda gram yoktu. 

Oyunda beğenmediğim bir sahne oldu. O da bir tokat sahnesi.. Olayı çok da detaya girmeden özetlersem; biri birine tokat atıyor ve diğeri de bunu çok küçük düşürücü bulduğu için bunun üzerine bir kaç tane olay gelişiyor. Ama benim beğenmediğim nokta üzerinde bu kadar olay dönen tokadın aslında atılmamış olması. Önemsiz bir sahne olsa bu kadar ekşi tat bırakmazdı ve devamındaki konuyla ilgili sahneler de bu nedenle yapaylaşmazdı veya belki de benim bundan bir önce gittiğim oyunun  Yastık Adam - Yastık Adam'da başkarakter sorgu sırasında baya tartaklanıp işkence görüyor - olmasının da etkisi büyük olabilir. 

Oyunculara gelirsek kötüydü, vasattı dediğim bir oyuncu olmadı. Berkan Şal'ın oynadığı Sıska karakteri bence oynanması en zor karakterdi ve çok başarılı oynanmış. Şekerci rolündeki Ali Yoğurtçuoğlu (onun olduğu sahnelerde giren müziklerin de etkisi olabilir) ve Bebe rolündeki İnanç Konukçu (en sevdiğim film olan Trainspotting'deki Begbie karakterine benzettiğimden olabilir) benim bu oyundaki favorilerim oldular. 

Oyun "In-Yer-Face" olduğundan beni sarsması veya rahatsız etmesini bekledim açıkçası ama beni öyle etkilemedi. Tabi, oyundaki atmosferini Trainspotting filmindekine benzetmemin de bu konuda etkisi var. Merak edenler oyunun Teaser'ını izleyebilirler.

Not: Bu oyunun da yönetmeni İlham Yazar. Jerry ve Tom'u da izlemeye zaman bulup beğenirsem, bir İlham Yazar hayranı olarak dolaşmaya başlayacağım gibi görünüyor. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder